Risâle-i Nur’da melekler

Kâinat sarayını nihayetsiz maksat ve gayeler, hikmet ve neticeler için yaratan Cenâb-ı Hak; o sarayda iki kısım varlıklar yaratmıştır. Bunlardan birincisi rûhâniler, ikincisi de cismânî olanlardır.

Cismânî olan varlıklar, insan, hayvan, bitki ve cansızlar olduğu gibi; rûhânî olanlar da cin ve melâikelerdir. Cismânî varlıkları topraktan yaratan Allah (c.c.), cinleri dumansız ateşten, melâikeleri de nurdan yaratmıştır. Cinler, yeryüzünde insanlar gibi imtihandan geçirilen, irâde ve akıl sahibi, kimi mü’min, kimi de münkir olan varlıklardır. Cennet âlemi, mü’min olan cin ve insanlarla şenlendirilecek, cehennem de imtihanı kaybeden cin ve insanlar ile doldurulacaktır.

Allah, yeryüzünü canlı varlıklar ile şenlendirdiği gibi; hem dünyayı, hem de gökler âlemini melâike ve rûhânî varlıklar ile şenlendirmiştir. Bütün âlemleri melâikeler ile doldurmuştur.

Meleklerin varlığına iman, Allah’a imandan sonra ikinci sırada gelmektedir. Âmetü’nün altı şartına inanmak, mü’min olmanın gereğidir. Onlardan birisini inkâr etmek, insanı mü’min olmaktan çıkarır. Çünkü, iman rükünlerinin her biri, kendisini ispatlayan bütün delillerle, diğer iman rükünlerini de ispatlamakta ve gerekli kılmaktadır. İman bir bütündür; bir kısmını tasdik, bir kısmını inkâr etmeyi kaldırmaz. Rükünlerden birini veya bir kaçını inkâr eden kişinin, Allah’ı ve âhireti kabul etmesi onu kurtarmaz.

Melâikeler, nurdan yaratılmış, maddî bedenleri olmadığından yemek içmek gibi durumları olmayan, akıllı, şuûrlu, makamları sabit, imtihan olunmaktan muâf, fıtraten mükerrem, ne maksatla yaratılmışsa onu itaatle yerine getiren, isyandan uzak, mâsum varlıklardır.

Melekler, insanlar gibi şu âlem sarayının seyircileri, şu kâinat kitabının mütalâacıları ve saltanat-ı rububiyetin ilâncılarıdır. Her şeye müekkel bir melek vardır. Onların şuûrsuz tesbihlerini, melek lisânıyla şuûrla temsil eder ve Allah’a arz ederler. Dağlara müekkel meleklere “Melekü’l-Cibâl”, denizlere müekkel olanlara “Melekü’l-Bihâr”, yağmur tanelerine müekkel meleklere de “Melekü’l-Emtar” adı verilir. Dünyanın geneline müekkel olup nezâret eden iki melek vardır. Birinin adı Sevr, diğerinin adı Hut’tur. İşte Hazret-i Peygamber (asm), dünya bu iki melâikenin nezâreti altındadır mânâsında, “Dünya öküz ile balık üstünde duruyor” demiştir. Yoksa, maddî bir öküzle balığın üstünde duruyor anlamında değil. Hem, karada yaşayan insanların geçim vasıtası olan ziraatın genelde öküzün omzunda, sahilde yaşayanların geçim kaynağı balığın sırtında olduğunu kastetmiştir. Hem de, her ay dünyamızın semâvî burçlardan birinin gölgesi üzerinden geçtiğini imâ etmiştir. “Şems, her akşam arşa gider, secde eder geri döner” hadisiyle, güneşe müekkel bir meleğin varlığından haber vermiştir. Zirâ, güneşe müekkel meleğin adı Şems, sûreti de güneş gibidir. Odur ki, her akşam arşa gider, güneşin lisan-ı hâlle tesbihini şuûrla Allah’a arz eder, secde edip geri döner. Yoksa maddî güneş değil.

Cebrail (as), Mikail (as), İsrafil (as) ve Azrail (as) gibi Allah’a en yakın dört melek dışında yeryüzü melekleri, semâvat melekleri, arş melekleri, mukarrebûn melekleri, ilham melekleri, yardım melekleri, müdebbirât melekleri gibi binler çeşit melâike taifesi vardır.

Bedir savaşında, Allah beş bin melâike ile peygamberini takviye etmiştir. Melekler çeşitli sûretlerde görünme özelliğine sahiptirler. Meselâ, Hz. Cebrail(a.s.) Hz. Meryem’e güzel bir insan suretinde göründüğü gibi, Hz. Peygambere Dıhye nâmındaki güzel yüzlü sahabe sûretinde çok defa görünmüştür. Hakiki şekliyle Miraç gecesinde Sidret-ül Müntehâda görmüştür.

Melâikeler, insânî sultanlar gibi, Allah’ın icraatlarına yardımcı tâyin edilmiş memurlar değildir. Çünkü Allah, her türlü noksan ve kusurdan münezzehtir. Âcizlik ona yanaşamaz. Zâtının ortağı olmadığı gibi, icraatının dahi ortakçıları yoktur. Melekler, Allah’ın icraat-ı rububiyetinin dellâlları, temaşâger nâzırlarıdır.

Melekleri kanatlı kızlar şeklinde tasvir etmek ve öyle olduklarını zannetmek bâtıl inançlardır. Daha çok Hıristiyanların uydurdukları şeylerdir. Bu bâtıl inancı Allah, Saffât suresinde şiddetle reddetmektedir. “Sor o müşriklere: Kız çocukları Rabbinin de oğlanlar kendilerinin mi? Yoksa O melekleri dişi olarak yarattı da onlar buna şahit mi oldular? Haberiniz olsun ki “ Allah doğurdu” demeleri de onların uydurmalarındandır. Şüphesiz onlar yalancılardır.” (Ayetler: 149-150-151-152)

Allah müşriklerin Ona isnat ettikleri her türlü bâtıl fikir ve inançlardan münezzehtir. Hiçbir cihetle noksan ve kusur, acz ve zâaf Ona yanaşamaz. Bir anda her yerde ilim, irâde ve kudret gibi sıfat ve isimleriyle ehâdiyet sırrıyla bulunur ve sonsuz fiilleri aynı anda karıştırmaksızın icrâ eder. Melâikeler, Allah’ın işine yardım eden ortakçıları değildir. Kudretin izzetini muhafaza için araya konmuş perdelerdir. Hayatı veren O olduğu gibi, gerisin geriye alan yine Odur. Hazret-i Azrail(a.s.) haksız şikâyetlerin Allah’a gitmemesi için araya konmuş bir perdedir.

Dünya hayatındayken insanı koruyan hafaza melekleri ve amelleri yazan kirâmen kâtibin melekleri olduğu gibi, ölüm esnâsında mümin kişiye yardım eden melekler de vardır. Kabre girildiğinde sual soran münker ve nekir adında melekler de vardır. Hülâsa binler çeşit melâike yaratılmış ve sayısını yalnızca Allah bilmektedir.

Asya-Nur Kültür Merkezindeki kalabalık topluluk, Ramazan Aydemir’in sunduğu bu çok önemli seminerle bilgilerini geliştirmiş ve meleklere iman noktasında itikatlarını kuvvetlendirmişlerdi. İlk defa dinleyen yeni insanlar ise, Bediüzzaman’ın yaptığı açıklamalara hayranlığını dile getiriyorlardı.