RUH GERÇEĞİ

İnsanın maneviyat cephesini ruh teşkil eder. Ancak ruh hakkında fazla bilgi verilmemiştir.İsra Suresi 85. ayette ” Ey Resulüm, bir de sana ruh’dan soruyorlar. De ki; ruh Rabbimin bildiği bir iştir ve size o ilimden ancak az bir şey verilmiştir.” Bu ayet ve hadis-i şeriflerin beyanından, ruh hakkında teferruatlı bilgi olmadığı anlaşılıyor. İslam alimleri tarafından yazılan eserlerde de, ruh hakkında detaylı bilgi yoktur. Ancak asrımızın büyük İslam alimi merhum Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri, melaike ve ruh bahsinin işlendiği 29. Söz Risalesinde, bir parça geniş açıklama vardır. “Ruh , âlem-i emirden gelmiş, başına şuur takılmış bir kanun-u zişuur, bir namus-u zihayattır. Ruh, zihayat, zişuur, nurani vücud-u harici giydirilmiş, cami, hakikattar, külliyet kesp etmeye müsait bir kanun-u emridir.” Bu tariflerden anlaşılıyor ki, ruh şuurlu ve canlı bir kanundur. Allah ruha canlılık özelliği vermiştir. Aynı zamanda, ruhun başına şuur, anlayış ve idrak nimeti verilmiştir. Zaten insanın hayvandan farklı bir ruh yapısına sahip kılınması, ilim ve dua vasıtasıyla kemale ermek içindir.
“Ruh, hayatın halis bir cevheri, sabit ve müstakil zatıdır.”tarifini de yapan Bediüzzaman, insanın maneviyat cephesinin esasını ve temelini ruhun teşkil ettiğine işaret etmesi önemli bir noktadır.
Beden evinde misafir olarak iskan edilen ruhun, hayatını devam ettirebilmesi için Allah üç kuvve vermiştir. Bunlar akıl, gazap ve şehvet duygularıdır.
Bahsi geçen duygulara yaratılıştan bir sınır konulmadığı için, bu duyguların ifrat, tefrit ve vasat olmak üzere üç mertebesi vardır. Bediüzzaman Hazretlerinin tespitlerine göre, bu mertebelerin içinde vasat olanı tercih edip, ona uygun olarak hayatını tanzim edenler, dünya ve âhirette saadete ererler.
Aklın ifrat mertebesi cerbezedir. Böyle bir akıl, hakkı batıl, batılı hak olarak gösterecek kadar aldatıcı bir zekâya sahiptir. Tefrit mertebesi gabavettir. Doğruyu yanlıştan ayırt edemeyecek kadar geri zekâlılıktır. Aklın vasat mertebesi ise, hikmettir. Hakkı hak olarak görüp tabi olur, batılı batıl olarak görüp ondan kaçınır. Zaten en büyük hidayet de odur. Gazap gücünün ifratı tehevvürdür. Ne maddi ve ne de manevi hiç bir şeyden korkmaz. Allah’tan da korkmadığı için, kendini cehenneme yuvarlayacak ameller içinde bocalar durur. Tefriti cebanettir. Korkulmayacak şeylerden dahi korkmaktır. Vasat mertebesi şeceattır. Dini ve dünyevi hukuku için hayatını feda etmek derecesinde bir cesarete sahip olmaktır. Şehvet duygusunun ifratı fücurdur. Haram helal ayırımı yapmadan ırz ve namusları perişan etmek arzusuyla hareket eder. Tefrit mertebesi humuddur. Yani ne harama  ve ne de helâle iştihası olmaz. Vasat mertebesi ise, iffet ve namusluluk içinde hayatını sürdürmektir.
Ruha verilen bu kuvveler, iman ve ibadet sayesinde ifrat ve tefritten kurtulup hadd-i vasata gelir. Akıl hikmeti, gazap şeceaati ve şehvet de iffeti takip eder. Ruh dengesini bulur, istikametle hayatını geçirir. Vasat mertebelerin dışında yaşayanlar âhiretlerini mahvettikleri gibi, dünya hayatlarını dahi perişan ederler. Cenab-ı hak bizleri vasat mertebede ve istikametle hayatını yaşayanlardan eylesin, inşaallah.