RUHUN BEDENDEN AYRILIŞI

Misafir olan kimse, misafir olarak bulunduğu yerde temelli kalamaz. Çünkü o yolcudur ve önünde bir yolculuk vardır.

İnsan ruhu da bir yolcudur. Bu dünyada ve içine yerleştirildiği beden evinde misafirdir. Er veya geç bir gün misafirlik biter ve ruh bedenden ayrılır gider. Ruhun, ruhlar âleminden başlayıp dünyadan geçen ve âhiret âlemlerine doğru devam edip giden uzun yolculuğu esnasında, her ruh için bedenden ayrılış bir olmaz. Hadis-i şeriflere göre, müminin ruhu tere yağından kıl çeker gibi kolaylıkla alındığı halde, Kâfirin ruhu keçenin içinden dikenli bir çalının yırtarak zorlukla çıkarılması gibi, dehşetli ızdıraplar ve acılar içinde bütün hücrelerinden sökülerek alınır. İman ettiği halde, inancının icabını yerine getirmeyen aşırı günahkâr müminler, derecelerine göre bu acılardan hisselerini alırlar.

Ruh bedenden ayrıldıktan sonra, sebepler âlemini terk ettiği için, artık görmek için göze, işitmek için kulağa, konuşmak için dile ihtiyacı olmaz. Ruh, zatında var olan bahsi geçen sıfatlarıyla fonksiyonlarını icra eder. Yine görür, işitir ve konuşur. Ruh, berzah âlemindeki yeni hayatını ya cennet bahçelerinden bir bahçe tadında ya da cehennem çukurlarından bir çukur olarak, yeniden diriliş sabahına kadar sürdürür. İmanla kabre girenler için her şey müjdeli ve saadetli, kâfir, münafık ve aşırı günahkâr müminler için ise, ızdıraplı, azaplı ve felâketlidir. Allah cümlemize iman selâmeti versin.

RUHLAR, ÖLÜMLE BİRLİKTE NEREYE GİDER?
Şuurlu ve canlı bir kanun olan ruh, insanın özü ve bizzat kendisidir. Yaklaşık yüz trilyon hücreden meydana gelen bedeni ayakta tutan ruhtur. Beden ruhun misafir olarak durduğu yuvasıdır. Ruh, cesetten bağımsız müstakil bir hakikattir. Ceset istediği gibi dağılıp toplansın, ruhun beka ve devamına zarar vermez. Dünya denilen bu imtihan meydanında imtihan edilen ruhtur.

Allah’ın her insan için takdir ettiği ecel geldiği zaman, ayetin lisanıyla ne bir an geri ve ne de bir an ileri gitmez. Onun için, vakitsiz ölen kimse yoktur. Herkes kendisi için tam vaktinde bu dünyadan gitmektedir. Bedenler fâni, ruhlar ise bâkidir. Bütün ruhların bir yaratılış başlangıcı vardır fakat sonu yoktur. Zira Allah, ruhlara ölümsüzlük özelliği vermiştir. Beden ruh ile devam eder. Ruh bedenden ayrıldığı zaman beden ölür. Bedenin ölümü, ruhun hayatına ve devamına bir zarar vermez. Canlı bir kanun olan ruhun tekliği, dağılıp ölümüne sebep olmaz. Çünkü dağılıp ölmek ve çürümek, bir arada bulunan kesretin gereğidir. Ruhun ölümü ancak idam iledir. Allah’ın rahmeti ise, böyle bir idama müsaade etmez. Ruhu koruyacak olan Allah’dır. Bediüzzaman Hazretlerinin ifade ettiği gibi “Evet, koca bir ağacın bir derece ruha benzeyen programını ve kanun-u teşekkülâtını bir nokta gibi en küçük bir çekirdekte derç edip muhafaza eden bir Zat-ı Hakim-i Zülcelâl, bir Zat-ı Hafîz-i Bîzeval hakkında “Vefat edenlerin ruhlarını nasıl muhafaza eder, denilir mi?” (Sözler s .840) Evet, ruh ölümsüzdür ve sonsuzluğa namzettir.

Ölümle ruh bedenden ayrıldığı zaman büsbütün çıplak olmaz. Dünyevi bedenine benzeyen misali bir bedenle berzah âlemine gider. İman ve salih amellerle kabre girenlerin ruhları yıldızlara yükseltilir. Hatta peygamberlerin, sıddıkların, şehitlerin ve derecesi yüksek salih kulların ruhları emr-i Hakla, hadis-i şerifte “Tuyurun hudrun” diye isimlendirilen yeşil cennet kuşlarının içine girer, onların hasse ve duygularıyla cennet âlemlerini gezerler. Kâfirlerin, münafıkların ve aşırı günahkâr müminlerin ruhları ise, küçük cehennem olarak isimlendirilen dünyanın karnındaki, iki yüz bin derece sıcaklığa sahip mağma tabakasına indirilirler. Yeniden diriliş sabahına kadar orada muhtelif derecelerde ruhanî azabını çekerler. Ehl-i iman olanlar yüzde doksan dokuz dostlarına kavuşup onlarla sohbet ederlerken, bunların bir kısmı hücre hapsi gibi tek başlarına o dehşetli azaba mahkûm edilirler, diğerleri amellerine göre ceza çekerler. Mahşer meydanındaki hesap kitaptan sonra ise, ehl-i iman olanlar ruh ve beden ile birlikte saadetlere kavuşurken, bunlar da ruh ve bedenleriyle cehennemdeki dehşetli azaplara düşerler.