Boş durmamalıyız

Boş durmamalıyız

Nüfusunun yüzde doksan dokuzu mü’min ve Müslüman olan bir ülkede yaşıyoruz. Bin seneden beri İslâm dini ile şereflenen bu millet, 1920 ve sonrası yıllarda manevî cihetten büyük yara aldı. Bu yüzden hâlâ onun sıkıntılarını yaşıyoruz. O zamandaki devlet adamları, Batı toplumları bizi din geri bıraktı düşüncesiyle, nasıl Hıristiyanlık dininden koparak ilerlediyse, bizim de İslâm dininden kopmamız ve Batı toplumlarına ayak uydurmamız lâzım demeye başladılar. Bu maksatla okullardan din derslerini kaldırdıkları gibi, Kur’ân-ı Kerîmi okumayı öğrenmek…

Devamı...

Yetişkinler kış okuma programı

Yetişkinler kış okuma programı

Risale-i Nur Külliyatı çok zor şartlar altında ve Kur’an yazısının devlet eliyle yasak edildiği bir dönemde telif edildi. Ancak inayet-i İlâhi altında olan Nur Risaleleri ve onu okuyan Nur Talebeleri, 1948 yılına kadar, Afyon savcısının beyanına göre altı yüz bin nüsha yazılan eserlerin, Türkiye sathında yayılmasına hizmet ettiler. Asrın sahibi ve zamanın sesi olan Bediüzzaman Hazretleri, Risale-i Nur’ların telifine, teksirine, tashihine ve devamlı okunmasına çok dikkat ediyor ve hassasiyet gösteriyordu. Zira Nurların okunması, mütalâa ve…

Devamı...

Kastamonu’nun manevî kutupları

Kastamonu’nun manevî kutupları

Anadolu’nun çoğu vilâyetlerinde olduğu gibi, Kastamonu ilimiz de, hakkında fazla bir bilgi bulunmayan Kays-ı Askar namında bir sahabenin yanında, Seyit Ahmed-i Sünneti, Şeyh Şaban-ı Veli, Mehmet Feyzi Efendi ve daha nice büyük zatları bağrında bulundurmaktadır. Asrın manevî sahibi ve âhirzaman müceddidi olan Bediüzzaman Said Nursî Hazretlerini sekiz sene boyunca misafir eden Kastamonu, bu büyük zatların maneviyatından feyiz aldığından, oraya giden ve manevî alandan hissesi olan herkes bu havayı kolayca hisseder. Kastamonu’nun manevî sembolü hükmünde görülen…

Devamı...

Mevlâna diyarı Konya

Mevlâna diyarı Konya

Selçuklu Devletine iki yüz yıl başşehirlik yapmış olan Konya ilimiz, asırlardır hâlâ dimdik ayakta duran Selçuklu Medeniyetinin eşsiz eserleri ile doludur. Bunun için “Gez dünyayı, gör Konya’yı” sözü dillerde dolaşır. Babası Sultan Veled ile Konya’ya gelen Mevlânâ Celâleddin-i Rumî ise, Konya’nın sembolü haline gelmiştir. Hicrî yedinci yüzyılın müceddidi olan Hazret-i Mevlânâ’nın, Farsça olarak yazdığı Mesnevî-i Şerif’i bir hayli dünya dillerine çevrilmiş ve onu okuyan hayranları, akın akın Konya’daki türbesine ziyarete gelmektedirler. Sağlığında birçok dedikodu ve…

Devamı...

Zor zamanlarda birlik olmak

Zor zamanlarda birlik olmak

Asıl tehlike, kişinin tehlikeyi bir başkasında görmesi ve düşünmesindedir. İnsanın büyük imtihanı zor zamanlarda anlaşılıyor. O günleri yaşamamış olanlar daha testten geçmiş, rüstünü ispat etmiş sayılmazlar. Zaten insanın en çok kazandıran sorusu da bu dönemlerde kendisine yöneltiliyor. Rabbimiz kullarını değişik vesilelerle imtihan ediyor. Herkesin sorusu aynı olmuyor. Ama dikkat çeken bir şey var ki kim daha çok ne ile iştigal ediyorsa zor soru da en çok kazandıran soru da oradan geliyor. On yıllardır okuduğu kitapların,…

Devamı...

Yalancı bir dil, günahkâr bir göz

Yalancı bir dil, günahkâr bir göz

Dağ gibi bir çam çekirdeğini bir nokta gibi küçücük bir çekirdekte özetleyen ve yerleştiren İlâhi Kudret, maddi ve manevî âlemleriyle uçsuz bucaksız olan kâinatı da, bir fihrist gibi insanda hülâsa etmiştir. Yaklaşık yüz trilyon hücreden meydana geldiği ifade edilen insan bedeninde akıl, kalp, ruh, sır ve hayal gibi nice manevî duyguları yerleştiren Allah (c.c.), göz, dil, yürek, akciğer, karaciğer, mide ve böbrek gibi nice maddi cihazlarla da donatmıştır. İnsan hayatının devamı için ne lâzımsa hem…

Devamı...

Cemaat ve ihlâs

Cemaat ve ihlâs

Risale-i Nur’un teşekkül ettirdiği cemaat kavramının en temel dinamiği hiç şüphesiz ki ihlâs prensiplerinin yaşanmasıdır. Meslek ve meşrep açısından teşekkül eden şahs-ı manevînin bütün azaları Allah rızası için bir araya gelmektedir. Zaten hayat-ı insanî nasıl bütün azaların birbiriyle uyumu, birlikteliği, aynı maksada hizmet etmesi, rekabet etmeden tam bir ittihad etmesiyle çalışıyorsa, şahs-ı manevînin hayatı da ancak bu vahdet, ittihad, tesanüd, uhuvvet prensipleri ve bunların da temelindeki ihlâs ile mümkün olacaktır. Bediüzzaman’ın İhlâs Risaleleri bu pencereden…

Devamı...

Ön yargılı olmamak

Ön yargılı olmamak

Nüfusunun yüzde doksan dokuzu mümin ve Müslüman olan bir ülkede yaşıyoruz. Bin seneden beri İslâm dini ile şereflenen bu millet, 1920 ve sonrası yıllarda manevî cihetten büyük yara aldı. Bu yüzden hâlâ onun sıkıntılarını yaşıyoruz. O zamandaki devlet adamları, Batı toplumları bizi din geri bıraktı düşüncesiyle, nasıl Hıristiyanlık dininden koparak ilerlediyse, bizim de İslâm dininden kopmamız ve Batı toplumlarına ayak uydurmamız lâzım demeye başladılar. Bu maksatla okullardan din derslerini kaldırdıkları gibi, Kur’an-ı Kerimi okumayı öğrenmek…

Devamı...

Nur’un kalesine yapılan hücumlar

Nur’un kalesine yapılan hücumlar

Bu imtihan dünyasında yaşadıkça daha neler görecekmişiz meğer! Her şey bir tarafa; sadece Risale-i Nur’a ve talebelerine yönelik akıl almaz gelişmeler, entrikalar, planlar, senaryolar, tutmayan hesaplar ve umumun vicdanında ma’kes bulmayan siyasî söylemler o kadar üst üste geldi ki, üstesinden gelmek için Allah’ın (cc) sonsuz kudretine sığınmaktan başka çare kalmadı. Bu ahirzamanda iman ve Kur’ân dâvâsına öncülük eden Risale-i Nurların ve bu dâvânın ruhunu incitmeden, esaslarını tahrif etmeden sürdürme azminde olan misyonun başına gelenler, artık…

Devamı...

Îsar hasleti

Îsar hasleti

Âhirzamandan Asr-ı Saadete bir iman ve irfan köprüsü kuran Bediüzzaman Hazretleri, o zamanın sahabe mesleğini zamanımıza taşıyarak, Allah’ın rızasına kısa zamanda ulaştıran büyük bir Kur’an caddesi açmıştır. Risale-i Nur hareketi, bin yıldan beri Müslümanları dinlerine daha sıkı bağlamak için hizmet veren tasavvuf ve tarikat meslekleri yerine, hakikat ve şeriatı esas alarak, kırk günden tut tâ kırk seneye kadar süren uzun bir manevî yolculuğa muhtaç bırakmayıp, kısa zamanda imanları kurtarmayı temin etmiştir. Zahirden doğrudan doğruya hakikate…

Devamı...

Bediüzzaman ve Sarıyer

Bediüzzaman ve Sarıyer

Otuz yaşındayken 1907 yılında Van ilinden İstanbul’a gelen Bediüzzaman Hazretleri, üç yıl süren maceralı bir İstanbul hayatından sonra, tekrar Van’a döner. Bahardan kışa Doğu vilâyetlerini ziyaret edip, meşrutiyet ve hürriyet hakkında yöre halkıyla sohbetler yapar ve sorularına cevaplar verir. Kıştan bahara yaptığı Arap beldeleri seyahatlerinde Şam’a gelir ve Hutbe-i Şamiye namıyla, Suriye’nin başkentindeki Emeviye Camiinde, içinde yüzden fazla âlimlerin bulunduğu on bin kişilik muazzam bir kalabalığa, İslâm dünyasının geri kalış sebepleri ve kurtuluş çarelerini gösteren…

Devamı...

İfrat ve tefrit sarkacı

Mahlûkat arasında farklı bir fıtratta yaratılan ve duygularına sınır konulmayan insanlara, imtihanına vesile olması için binlerce hissiyat ve kuvveler verilmiştir. Bu duygu ve hislerin hadd-i vasat olan istikameti olduğu gibi, ifrat ve tefriti de vardır. Bütün insanlığa en mükemmel rehber ve örnek olan Sevgili Peygamberimiz (asm), bu hislerin ve kuvvelerin hepsinde istikamet üzerindeydi. Hayatı boyunca ifrat ve tefritten beri olarak yaşadı. Meselâ, aklın ifrat ve tefriti olan cerbeze ve gabavet denilen anlayış kıtlığından uzak olarak,…

Devamı...
1 2 3 4 9